Çok kıymetli
okurlarım, değerli takipçilerim uzun bir süredir yazılarımı yazmaya ara vermek
zorunda kalmıştım ama artık yeni bir yazımla yine sizlerleyim.
Bugün sizlere bir filmden, benim için çok özel anlamlar taşıyan bir filmden bahsedeceğim. Başrollerinde Çağatay ULUSOY ve Leyla Lydia TUĞUTLU’nun oynadığı ve yönetmenliğini Ali BİLGİN’in yaptığı AY YAPIM imzası taşıyan ve 25 Aralık 2015 Cuma günü vizyona girdiği gün büyük beğeni toplayan ‘DELİBAL’ filminden bahsedeceğim. Yalnızca 10 hafta vizyonda kalmasına rağmen sadece Türkiye’de 1.5 milyon seyirci sayısına ulaşmış çok güzel bir film.
İsminden kurgusuna, başından sonuna kadar her sahnesi ve konusu ile kısaca her şeyi ile bir insanı
bu kadar derinden etkileyen bir film daha var mı? Bu soruya cevabım hayır oldu. Çünkü
beni daha önce hiçbir film bu kadar derinden etkilememişti. Bu derece
sarsmamıştı. Sarsıla sarsıla hiçbir filmi sinemada defalarca izlememiştim. Kaç
kere izlediğimi bilenler bilir burada yazmayacağım o da bende saklı kalsın.
Delibal, sen ilk aşamada ismin ile benim dikkatimi çekmiştin. Daha önce hiçbir filmi isminden etkilenip de gittiğimi hatırlamıyorum. Filmi izlemeden önce sadece fragmanını görmüş ve konusuna dair en ufak bir şey bile araştırmamıştım. Ama filmin fragmanını tesadüfen ilk gördüğümde içimde derinlerden bir ses ‘Bu filme mutlaka gitmelisin. Bu filmi kesinlikle izlemelisin.’ Demişti. Ben de o sesi dinledim ve gösterime ilk girdiği gün tek başıma izledim. Film başından sonuna beni çok etkilemişti. Nedenlerini sadece benim bildiğim bu sarsılma anlarında film benim yüzüme adeta bir tokat gibi gerçekleri çarparken ben sarsılacağımı bile bile defalarca izlemeye devam etmiştim.
Öncelikle filmin
isminin anlamından bahsederek başlayalım isterseniz. Delibal Karadeniz
bölgesinde yetişen bir bal türü. Bir kaşığı şifa olurken, bir kaşıktan fazlası
insanı sarhoş edercesine çarpıyor adeta zehirliyor. İşte yazımın başlığında da
bahsettiğim deva mı zehir mi ikilemi buradan geliyor. Filmi izleyenler bilirler
filmin isminin çok derin bir anlamı var. Filmi izlemeyenler için ise şunu
söyleyebilirim. Filmdeki ana iki karakter birbirine deli gibi âşık bir çift
olan Barış ve Füsun. Füsun sevgilisi Barış’a deli dolu hallerinden dolayı ‘Delibal’ım
diye sesleniyor. Delibalın ise fazlası zehir bunu biliyoruz. İşte hikâye bu
noktada başlıyor.
Çok özel bir aşk hikâyesi filmi zannederek gidenler filmden çıktıklarında hayatlarında belki de hiç sarsılmadıkları kadar sarsılıyorlar. Herkes diyemesek de çoğunluk bu şekilde hissetti benim bildiğim, gördüğüm ve gözlemlediğim kadarıyla. Filmi ilk defa izleyenler yerli bir aşk filmi izlemeye geldik düşüncesi ile gittiler. Ancak çıktıklarında derin mesajlar veren çok özel bir film izlediklerini anladılar. O an anlamadılarsa da izledikten sonra yorumları okuyanlar bir şekilde o derin mesajı anlamış oldular.
Film bir aşk masalı şeklinde başlamıştı. Özel bir aşk hikâyesi vardı karşımızda. İlk görüşte âşık olduğu kızın peşine düşen ve onu bulmak için elinden gelen her şeyi yapan ve pes etmeyen bir adam Barış AYAZ. İlk görüşte aşka bizi derinden inandıran bu deli dolu, hayatı dopdolu yaşayan, çok hareketli, harika bateri çalan, zeki, mimarlık öğrencisi Barış’ın idealist, çalışkan, sorumluluk sahibi, hiç âşık olmamış, Sosyoloji bölümü öğrencisi Füsun’a ulaşma çabaları bizi çok etkiliyor. Sonunda ulaşıp ona aşkını ilan ettiği sahne daha önce hiçbir filmde görülmemiş bir ilan-ı aşk sahnesi olarak hafızalarımıza kazınıyor Orada çalan müzik bile daha önce bu sahnelerde çalan türden değil. Kısacası Delibal, ezberleri bozan türden çok özel bir film olduğunu bize her sahnesi ile kanıtlıyor.
Gelelim aşk masalımıza. Barış Füsun’a aşkını ilan ediyor ve aşkları başlıyor. Barış’ın hayatına adapte olmaya çalışan Füsun kendi sorumluluklarını unutuyor. Hatta çok önemli bir projesini hazırlamayı unutuyor. Kısa zamanda hazırlanması gereken bu proje için imkansız yetişmez cümlesini kullanıyor. Barış ise o anda hafızalarımıza derinden kazınan şu replikle cevap veriyor. ‘İmkansız bize uzak bir ülke. Yani adetlerini falan bilmeyiz.’ İşte bu anda Barış Füsun’a projesinde yardım ediyor. Beraber anket çalışması yapıyorlar. Barış Füsun’a yardım ediyor ve proje yetişiyor. Tam bu sıralarda Barış’ın kendi okulunu bitirme projesine maketsiz çıkmış olduğunu öğreniyoruz. Bize aşkın fedakarlık gerektirdiğini anlatan bu sahne de bizleri etkiliyor. İşte gerçek aşk böyle olur diyoruz.
Aşıklarımızda iki
zıt karakter görüyoruz. Birisi deli dolu, hareketli, kendi aklına estiği gibi yaşayan
diğeri ise sorumluluk sahibi, fazlasıyla idealist ve birtakım baskılarla
büyütülmüş biri. Bu iki insanın aşkları da elbet zorluklar atlatıyor. Özellikle
Füsun’un Barış yüzünden proje teslimini kaçırdığı o sahnede ‘Sen benim ayarımı
bozdun Barış görmüyor musun? Demesiyle her şey bir anda tersine dönmüştü sanki.
Barış birden değişmişti. Birden acayip bir adama dönüşmesi, aşırı enerjik
halleri, hiç uyumadan bateri çalması, Füsun’u sanki unutması ile bize karanlık
yönlerini göstermişti Barış AYAZ. Hepimiz o anlarda ne oluyor bu işte bir
tuhaflık var’ diye söylenirken, Barış’ın kendini bile bile dövdürmesi ile
derinden sarsıldık. O sahnede Barış’ta bir tuhaflık olduğunu anlamıştık ama
adını koyamıyorduk.
Filmin birçok kişi için en efsane konuşma sahnelerinden biri ise; Füsun ve annesinin konuşma sahnesiydi. Füsun’un annesinin aşk yaşamadan evlendiği için pişman olduğunu anladığımız o sahnede ise en duygusal anların yaşandığı Füsun’un annesinin ağzından dökülen şu sözler olmuştu: ‘Füsun, kızım aşkının peşinden git. Belki benim kadar mutlu olmazsın ama yüreğine yakışırsın.’ İşte bu cümle aslında bize filmin bir özeti gibi gelmişti. Ama çoğumuz konduramamış izlemeye devam etmiştik. Hep aşklar acı mı bitmeliydi ki? Bu soru kafamızda dönerken acı sahneler art arda geldikçe film bizi iyice içine çekmeye başlamıştı.
Füsun’un Delibal’ı biricik aşkı Barışta birtakım sıkıntılar vardı. Ama o Füsun’unu, Efsun’unu kendinden daha çok sevmiş bir adamdı. Onlar evlendiklerinde Füsun’un babasının sert tepkisinden dolayı araları açılmıştı. Ancak evlendikten sonra Barış ne yapıp edip kayınpederini eşiyle barıştırmayı da başarmıştı. Barış çok mücadeleci bir ruha sahipti. Sevdiği kadın için her şeyi yapıyordu. Efsun’u için yaşıyordu adeta. Ama bir aydınlık bir de karanlık görünen Barış dengesiz bir ruh hali sergiliyor görünüyordu. Bunun nedenini filmi izlediğinizde anlayacaksınız. Filmin tamamını yazacak değilim burada. Ancak ben bu filmde şunu anlamış oldum. Ne kadar aşık da olsanız, kendinizi kimseden daha çok sevmeyin. Çünkü insan kendisini sevmezse hiçbir aşkın sonu mutlu bitemez ki.
Beni en çok etkileyen sahnelerden biri de kelebeğin o derin anlamını veren sahnelerdi. Her zaman kelebekleri sevmişimdir. Ancak bu filmden sonra daha özel anlamlar ifade etmeye başladı benim için. O kelebek ki filmin yapı taşlarından biri oldu bizim için. Özellikle filmin son sahnesini izleyenler beni çok daha iyi anlarlar. Kelebek acı mı verir, yoksa mutlu mu eder insanı? Bu sorunun cevabı da bu özel efsane filmin içinde saklıydı. Ancak filmi izlerseniz kelebeğin manasını çözebilirsiniz.
Ayrıca filmi izlediğinizde etkileneceğiniz bir diğer simge ise papatyalar. Ah o papatyalar... Filmde papatyaların da derin anlamları var. Filmi izleyenler bilirler. O papatya sahnelerinde, özellikle de bir sahne var ki, size papatyayı çok başka bir gözle gösteriyor. Çoğu insan papatyaları sever diye düşünüyorum. Ama filmi izledikten sonra papatyalar sizi sevindirir mi, üzer mi, neler hatırlatır bilemiyorum. Filmi izledikten sonra ne demek istediğimi çok daha iyi anlayacaksınız. Bir papatya ki insanı hayata bağlayabiliyor ya da yok oluşa doğru sürüklüyor. Ne demek istediğim filmin içinde saklı. İzleyin ve papatyaları daha çok sevin...
Gelelim konu başlığımıza; ‘Delibal’ın fazlası zehir Efsun’um’ repliğini filmi izleyenler bilirler. Çok derin anlamlar taşıdığını da yalnız izleyenler anlayacaktır. İşte aşk da böyle bir şey. Filmi izleyenler kendileri karar versinler. Aşk zehir mi yoksa deva mı bizler için? Barış öyle güzel sevdi ki, öyle karşılıksız sevdi ki onu anlayamadık belki de. Kim bilir belki de anlamak istemedik. Barış öyle bir sevdi ki bizim anlayacağımız türden bir sevgi değildi bu. Hele de bu devirde her şey çok hızlı tüketiliyor. Aşkların bile çabucak tükendiği bu dönemde ‘Delibal’ bize masalsı bir aşk hikayesi sunarken, gerçekleri de yüzümüze bir bir tokat gibi çarpmayı ihmal etmedi. Barış aşkını öyle fazla sevdi ki. Bize her şeyin fazlası zararmış dedirtti adeta. Ah be Barış biz senin gibi sevmeyi bilmeyen bir nesiliz. Seni anlayamadık. Sen bize belki de o eski aşkları hatırlattım bu filmde. Hani şu izlerken çoğu kişinin dalga geçtiği Yeşilçam filmleri var ya işte onlarda gerçek aşk vardı. Delibal filmini bu kadar özel yapan şeylerden biri o eski aşkları, gerçek aşkı canlandıran bir film olmasıydı. Ah Barış Ah! Füsun'u öyle karşılıksız sevdin ki bizim gibi sevgileri iki mesajla bitiren bir kuşağa ağır geldi. Filme dönersek; Barış Füsun’a deva mı oldu yoksa zehir mi? İzleyin de siz karar verin diyorum.
15 Nisan 2016 Cuma günü AyYapım Delibal DVD’sinin raflarda yer alacağını duyurdu. Artık bize düşen DVD alıp izlemek ve filmin keyfini çıkarmaktır. Çünkü filmi daha önce izleyenler bilirler filmde birçok sahne kesilmişti. Kesilen sahneler de DVD içinde yer alacaktı. O zaman şimdi gün sayalım ve DVD’yi bekleyelim. Kesilen sahneleri de izleyip filmin tamamının tadını çıkaralım. Evet bu şekilde demiştim. Artık DVD çıktı. İstediğiniz an evinizde 'Delibal keyfi' yapabilirsiniz. Ben kendi adıma ilk alanlardanım ve o keyfi yapanlardanım. Film eminim ki sizi de içine çekecek ve etkileyecek. Hatta belki de sonradan izleyenleri daha çok etkileyecek. Kim bilir. Artık filmi izleyelim ve ondan sonra da karar verelim. Delibal zehir mi olmuş yoksa deva mı olmuş?
Benim hayatımda çok önemli bir yere sahip olan bu filmi sizlerle paylaşmak istedim. Umarım aranızda izlemeyen kalmaz ve izleyenler de umarım çok beğenirler ve filmin verdiği o derin mesajları alırlar. Bu film sadece bir aşk filmi değil, başka bir boyutta daha başka anlamlar taşıyan çok özel, çok güzel, efsane bir film.
Film hakkında esas benim kendi hissettiğim bir başka nokta ise; Yeşilçam filmlerindeki o gerçek aşklar gibi gerçek bir aşk hikayesi görmemiz oldu. Yeşilçam etkisini hissetmek beni sevindirdi. Çünkü ben birçoğunuz gibi Yeşilçam filmleri izleyerek büyüdüm. O filmlerde gerçek aşklar vardı. Hep fedakardı aşıklar, kendilerinden çok sevmişlerdi sevgililerini, çıkar nedir bilmezlerdi. Aşık oldukları insanlar için gözlerini feda edenler, kolunu, bacağını kesenler aklıma gelen birkaç örnek sadece. Hep bir kendinden çok sevme vardı o filmlerde. Ben de bu filmlerle büyümüş biri olarak Delibal filminden böylesine etkilendim. Çünkü ben kendi adıma o eski filmlerdeki samimiyeti bu filmde buldum. Oradaki can alıcı sahneleri de hatırladım. Filmi izleyenler bilirler. Çok detay vermiyorum. İzlemeyenler de izleyip görsünler diye.
Son olarak Çağatay ULUSOY’ un benim için efsane olan o oyunculuğuna değinmek istiyorum. Ben kendisini ilk çıktığı günden beri takip ediyorum. Tüm rollerinin hakkını vermişti. Ancak bu rolü ile hepimizin gözünde adeta devleşti. Çünkü oynadığı karakter çok zor bir karakterdi. Çağatay bize bu karakteri oynarken adeta yaşadığını hissettirdi. Onu izlerken gerçekten o role büründüğünü, ruhunu kattığını derinden hissettik. Bize acı verse de Çağatay bize Barış ile o karakterin ruh halini, o karmaşık duygu dünyasını, o acıtarak sevişlerini kısacası hepsinin duygusunu geçirdi. Biz filmden çıkınca Çağatay’a yürekten helal olsun dedik. Barış karakteri ile bizi bizden almıştı. Öyle bir yaşayarak oynamıştı ki hepimiz çok derinden sarsılmıştık. Onunla beraber ağlamıştık. Bambaşka bir boyuta ulaşmıştık.
Son söz: Ben
herkese bu filmi yürekten tavsiye ediyorum. Belki sizlerin hayatının filmi
olmaz ama emin olun izleyince de pişman olmazsınız. Ben izlemenizi ve
izledikten sonra da ne zehirniş, ne deva imiş buna karar vermenizi istiyorum
sadece.
Değerli takipçilerim ve okurlarım umarım bu yazımı da beğenerek okursunuz.
Bir başka yazımda yeniden görüşmek umudu ile hepinize saygılar ve sevgiler...
NOT: Bu yazının devam niteliğinde 2. yazısı da birkaç ay içinde sizlerle paylaşılmış olacak. Beni takip etmeye devam edin lütfen.
Moccco
Değerli takipçilerim ve okurlarım umarım bu yazımı da beğenerek okursunuz.
Bir başka yazımda yeniden görüşmek umudu ile hepinize saygılar ve sevgiler...
NOT: Bu yazının devam niteliğinde 2. yazısı da birkaç ay içinde sizlerle paylaşılmış olacak. Beni takip etmeye devam edin lütfen.
Moccco